Kategoriler
Amsterdam Rehberi

Amsterdam’da Gezilecek Yerler: Kaçırılmayacak 10 Müze

Müze severler için Amsterdam’da gezilecek yerler nereler olmalı, hangi müzeler mutlaka görülmeli, en meşhur müzeler hangileri ve sizi neler bekliyor, bu müzelere nasıl ücretsiz girebilirsiniz sorularının cevapları bu yazımızda.

Amsterdam’da gezilecek yerler denilince akla iki tip yer geliyor. Bunlardan birincisi Dam Meydanı, Red Light District, Amstelpark gibi ücretsiz gezebileceğiniz yerler diğeri de Amsterdam’ın dünyaca ünlü müzeleri. Amsterdam’da gezilecek yerler yazımızda Amsterdam’ın mutlaka görülmesi gereken 10 müzesini sizlerle paylaşıyor olacağız. Bu müzeleri ziyaret ederseniz sanata, tarihe ve gerçek yaşanmış hikayelere dalabilirsiniz. Yazımızda anlattığımız Amsterdam’da gezilecek yerler listesini de aşağıda bulabilirsiniz. Dilerseniz listeden Amsterdam’da ilgilendiğiniz müzeye de direkt geçiş yapabilirsiniz. Ücretsiz gezilecek diğer yerleri merak ediyorsanız onlar için de ayrı bir yazımız olduğunu söyleyelim.


Amsterdam’da gezilecek yerler listesinin ilk durağı Rijksmuseum:

Amsterdam’daki gezilecek yerler sıralamasında kuşkusuz en önemli duraklardan birisi Rijksmuseum. 1885 yılında bugünkü yerine açılan Rijksmuseum binası, ortaçağdan kalma bir yapı olarak projelendirilmiş ama Amsterdam halkı tarafından Hollanda mimarisine benzemediği için eleştirilmiş. Öyle ki zamanın kralı müzeye girmeyi bile kabul etmemiş. Rijksmuseum’da Van Gogh, Goya, Rembrandt gibi dünyaca ünlü sanatçıların dünyaca ünlü eserleri sergileniyor. Rijksmuseum’a gittiğinizde Waterloo Savaşı, Yahudi Gelin, Mutfak Hizmetçisi (The Milkmaid), Patenciler ve Kış Manzarası gibi önemli eserleri mutlaka görmelisiniz.

Rijksmuseum’un baş yapıtı ise kompozisyonu, dinamik hareketliliği, ışık, gölge ve renk kullanımı ile dünyaca ünlenen Rembrandt’ın Gece Bekçisi eseri. Gece Bekçisi, gerçek adı ile Yüzbaşı Frans Banning Cocq’un Milis Gücü eseri, aslında mali yönden hali vakti yerinde olan Rembrandt için bir yıkım anı olmuş. Bu resmi ısmarlayan milisler karşılarına çıkan eseri pek beğenmemişler. O güne dek diğer portrelerde otururken, ciddi bir şekilde resmedilen muhafızlar bu resimde askeri birliğe yakışmayacak düzensiz bir durumda ölümsüzleşmişler. Oysa ki Rembrandt Gece Bekçisi eserinde emrin verildiği, birliğin silahlarını kuşanıp tam da harekete geçtiği anı resmetmiş. Ama çağdaşlarından farklı bu yaklaşım içinde bulunduğu zamanda kabul görmemiş.

Rijksmuseum’da resimlerden başka eserler de bulunuyor. Heykeller, çocuğa ait olamayacak kadar güzel bebek evleri (mesela Petronella Oortman’ın Bebek Evi), mobilyalar, kostümler, seramik bir metre uzunluğundaki vazolar gibi birçok farklı eser Amsterdam’ın en çok ziyaret edilen müzelerinden Rijksmuseum’da ziyaretçilerini bekliyor.

Rijksmuseum’un mobil uygulamasını indirseniz müzenin en çok görülmesi gereken eserlerini nasıl kolay bulacağınızı öğrenir hem de müze direktörünün, küratörün yorumları ile detaylı bilgiye sahip olabilirsiniz (I amsterdam city card ile indirimli, Museumplein kartı ile ücretsiz ve sıraya girmenize gerek kalmıyor). Önceden online bilet almanızı tavsiye ederiz yoksa bir saate yakın bir zamanınızı sırada geçirebilirsiniz.

Van Gogh Müzesi:

Amsterdam’da gezilecek yerler listesinde sırada Van Gogh Müzesi var. Van Gogh’un Ayçiçekleri, Arles’teki Yatak Odası (resmi o kadar beğenmiş ki şu anda Paris ve Chicago’da sergilenen iki kopyasını daha yapmış), Buğday Tarlasındaki Kargalar gibi dünyaca ünlü eserleri her yıl milyonları Van Gogh Müzesi’ne çekmektedir.

Van Gogh sadece eserleri ile değil çalkantılı özel hayatı da dikkatleri üzerinde toplamış bir sanatçı. Şu anda dünyanın en pahalı sanat eserlerinin yaratıcısı olarak görünen Van Gogh (bir eserine 80 milyon dolar değer biçilmiştir) aslında psikolojik rahatsızlığı sonucu akıl hastanesi yatmış, kulağını kesmiş ve sonunda maalesef intihar etmiş bir kişi.

Bir de tavsiyede bulunalım Van Gogh Müzesi ile ilgili. Çünkü biz Amsterdam’a son gittiğimizde tekrar Van Gogh Müzesi’ne gitmek istedik ve her iki günde de kapıda dışarıya taşan ve bina boyunca uzanan sıra vardı. Hele bir de yoğun dönemde gidiyorsanız kesinlikle bir saatten daha fazla zamanınızı alacaktır. Amsterdam’da gezmek yerine sırada beklemek istemiyorsanız mutlaka online bilet alın deriz (Museumkaart ve Museumplein kart ile ücretsiz).

Amsterdam Müzesi:

Amsterdam’ın yıllar içinde küçük bir kentten nasıl kendine has ve aynı zamanda otantik modern bir şehre döndüğünü görmek istiyorsanız Amsterdam’ın gezilmesi gereken yerlerinden birisi olan Amsterdam Müzesi’ni ziyaret etmelisiniz. İlk Amsterdam seyahatimizde Amsterdam Müzesi’ne gezmeye vaktimiz olmamıştı maalesef. Ama ikinci gidişimizde hak ettiği zamanı ayırmıştık. Amsterdam Tarih Müzesi’nde sadece tablolar ve resimler yok. İlgi çekici tarihi giysilerden insanın bir anlığına aklına, kendine bile söylemeye çekineceği fikirler getiren göz alıcı kıymetli mücevherlerden Amsterdam tarihinde ayrı bir yeri olan 1927 yılında açılan Cafe’t Mandje kafesinin birebir kopyasına, üzeri işlemeli salyangozlardan ilkokulda bir günü bir saniyeye sığdıracak hızla çevirip durdurduğumuz plastik dünyaların hayallerini süsleyen paha biçilmez yer kürelere, Amsterdam sokaklarının yüzlerce yıllık tozu toprağı ile yıkanmış ayakkabı koleksiyonundan sert ve soğuk mızrak darbelerine maruz kalmış savaş zırhlarına kadar Amsterdam tarihini yansıtan binlerce sanat eseri ve obje var (I amsterdam City Card, Museum Card ile ücretsiz).

Hollanda Denizcilik Müzesi:

Amsterdam’a kadar gelmişken uluslararası ticaret tarihini değiştiren, dünyanın hiç bilinmeyen yerlerine yelken açan, düşmanına korkunç fırtınalardan bile daha çok korku salan Hollandalıların, bunu nasıl yaptığını öğrenmeden dönmek olmaz. Bunun içi gezilmesi gereken yer ise dünyanın en büyük gemi koleksiyonunu barındıran Hollanda Denizcilik Müzesi. Centraal Station’a yakın bu müzede donanmanın kullandığı tarihi silahları ve modelleri görebilirsiniz. Hatta gerçeğine bağlı kalınarak yapılan 1749 yılında batan The East Indiaman Amsterdam’ı ziyaret edip yüzyıllar önce insanların bu gemilerle sekiz ayda Asya’ya giderken neler yaşadığını öğrenebilirsiniz (Museumkaart ve I amsterdam City Card ile ücretsiz).

Modern sanat severler için Amsterdam’da gezilecek yer Stedelijk Müzesi:

Museumplein’e geldiğinizde uzay gemisi gibi mi, yoksa acaba büyük bir banyo küveti mi diye kendi kendinize soru sormanıza neden olacak bir bina görürseniz bilin ki Amsterdam Modern ve Çağdaş Sanatlar Müzesi’ni bulmuşsunuz demektir. Amsterdam Stedelijk Museum’da, Leonardo da Vinci’nin ünlü eskizindeki Vitruvius Adamı’nın oturabileceği sandalyenin de dahil olduğu yüzlerce mobilyadan, karşısında onlarca saat geçirsek bile anlayamacağımız tablolara kadar çok sayıda eser bulunuyor. Üstelik Matisse, Picasso, Van Gogh gibi sanatçıların eserleri de sergileniyormuş. Eğer modern sanata ilgi duyuyorsanız Amsterdam Stedelijk Museum’u ziyaret edebilirsiniz (Museumkaart, I amsterdam City Card, Museumplein kartı ile ücretsiz).

Anne Frank’ın Evi:

Amsterdam seyahatinizde şehrin belki de en duygu dolu yerlerinden birisi olan Anne Frank Huis’u (www.annefrank.org) ziyaret etmek için mutlaka zaman ayırmalısınız. Burası Amsterdam’ın diğer yerleri gibi eğlenceli olmak için tasarlanmamış. Tam tersine iki ailenin hiçbir zaman gerçekleşmeyen umutlarına, kimsenin duymaması gereken hıçkıra hıçkıra ağlamalarına, sessizce süzülüp giden gözyaşlarına, üzüntülerine tanıklık etmiş. Nazilerden kaçan Amsterdamlı iki Musevi ailenin saklandığı bu gizli daire artık bir müze olarak yaşanan trajik yılları Amsterdam’ı gezenlere anlatmaya çalışmaktadır. Düşünsenize Anne Frank gibi 12 yaşında bir kız çocuğu olduğunuzu. 25 ay boyunca küçücük bir evde sekiz kişi Nazi Almanya’sından gizlenmeye çalışıyorsunuz. 12 yaşındaki bir çocuğun en çok seveceği tüm gürültü yapmacalardan, top oynamacalardan, evin içinde yorulmaksızın oradan oraya koşmacalardan vazgeçiyorsunuz. Hiç bitmeyen üstelik kaybederseniz bedelini çok ağır ödeyeceğiniz saklambaç oyununda yıllarca sıkışıp kalıyorsunuz. Ve o kadar sessiz geçen zamandan sonra yakalanıyor, toplama kampına gönderiliyor ve maalesef bu dünyada, bir daha hiç oyun oynayamıyorsunuz.

İşte bu ev, Anne Frank’ın hikayesini anlatıyor. Anne Frank’ın hiçbir şey olmamamış gibi hayatına nasıl devam etmeye çabaladığını evdeki minik detaylarda görebiliyorsunuz. Duvarlardaki çizikler çocukların bu evde boylarının ne kadar uzadığını, yine duvarlardaki resimler Anne Frank’ın her çocuk gibi sevdiği film yıldızlarına ne kadar hayran olduğunu gösteriyor. Anne Frank’ın tuttuğu günlük ise evin duvarlarının sınırlarını aşıyor. Günlük, ailenin Aushchwitz toplama kampından kurtulmayı başarmış yegane üyesi Anne Frank’ın babası sayesinde onlarca dilde yayınlanıyor. Hikayeyi duyanlar sayesinde de Anne Frank Huis neredeyse bir milyon ziyaretçisi ile Amsterdam’ın en çok ziyaret edilen yerlerinden birisi haline gelmiş. Gittiğinizde siz de kapıdaki sıraya hazırlıklı olun.

Van Loon Müzesi:

Kendinizi 17. yüzyıl Amsterdam’ında hissetmek isterseniz Amsterdam’da gezilecek yerler içinde Van Loon Müzesi’ni ziyaret etmenizi tavsiye ederiz. Van Loon Müzesi’nde kendinizi dünyanın otantik köşelerinden bulduğu baharatları Avrupa’ya taşıyan, çok çok uzaklarda koloniler kuran, sadece ticaret yapmayıp üstüne matbaalarda para basan, dünyanın ilk uluslararası şirketi Dutch East India Company’nin patronu gibi hissedebilirsiniz.

Biz Van Loon Müzesi’ni pek sevmiştik. Hatta Van Loon Müzesi ile ilgili bol fotoğraflı yazımız bile var. Belki de Amsterdam sokaklarında yürürken hemen önlerinden geçtiğimiz daracık yaşlı Amsterdam kanal evlerinde nasıl bir hayat tarzı olduğunu merak ettiğimizdendir (Museumkaart, Stadspas ve I amsterdam Card ile ücretsiz).

Amstelkring Müzesi:

Eğer ücretsiz Amsterdam’da gezilecek yerler yazımızdaki Begijnhof’un hikayesi ilginizi çekti ise (Protestanlar yönetimi ele geçirince Katolik ritüellerini ve kiliselerini yasaklamıştı ve Katolikler gizli kiliseler inşa etmişti) 17. yüzyılda iki asır boyunca kullanılan gizli kilise Museum Amstelkring’i de ziyaret edebilirsiniz. Amsterdam’ın sokaklarında yürürken komşu binaların arasında dikkat çekmeyen ve onu arayan gözler dışında kimsenin fark etmediği bu ev aslında Amsterdam’ın gezilmesi gereken yerlerinden birisi.

1661 yılında Katolik zengin bir tüccar evi satın aldığında, arkadaki binaları da alıp binaların çatısına gözlerden uzak gizli bir kilise inşa ettirmiş. Alterasyon hareketi sonucu Katoliklerin halk içinde ibadet etmesi yasaklanınca Amsterdam’daki Katolikler bu gizlenmiş kiliseye gelmeye başlamışlar. Kiliseye de şartlar göz önüne alındığında daha isabetli bir isim olamayacak Ons’ Lieve Heer op Solder (Tavan Arasındaki Efendimiz) adını vermişler. Tavan arasına sıkışıp kalan kilisenin oturma yerleri asma balkonlar, zangocun odası mutfak, rahip odası ise merdiven boşluğu imiş (Museumkaart ve I amsterdam city card ile ücretsiz).

Heineken Deneyimi:

Biranın hikayesini öğrenmek için Amsterdam Heineken Experience ideal bir yer. Sadece bir müze demek yanlış olur buraya. Arka planda yüksek sesle çalan hareketli müzik, sizi takip eden yeşil neon ışıklar, soluklanacağız barlar ile sanki gece dışarı çıkmış gibisiniz. Heineken Experience’da kocaman bakır imbiklerde biranın nasıl damıtıldığından fıçıların at arabaları ile nasıl yolculuk ettiğine kadar birçok şeyi de öğreniyorsunuz. Daha önemlisi verdiğiniz her euronun karşılığını isterseniz tadım olarak da alabiliyorsunuz. Üstelik en son eve götürmeniz için küçük birer de hediye veriyorlar. Amsterdam’a yakışır bu eğlenceli müzeyi gezdikten ve birazcık da ikramları tattıktan sonra öğle vakti sokaklara hafif yalpalayarak geri çıkma ihtimaliniz mevcut.

Heineken Experience giriş sırasında bir buçuk saat geçirmiş kişiler olarak şunu da eklemeliyiz. Mutlaka online bilet alın, yoksa Amsterdam’ın soğuğunda; biz yılbaşı için gitmiştik, geçen bir buçuk saat sonunda üşütüp hasta olabilirsiniz. Online bilet alarak hem zamandan tasarruf edersiniz hem de giriş ücreti daha uygun fiyata gelmiş olur. Bizim gibi sırada bekleyen insanların yanından geçerkenki özgüveniniz de cabası.

Kraliyet ailesinin hayatını görmek için Amsterdam’da gezilecek yer Koninklijk Paleis:

Amsterdam’a geldim şu meşhur Hollanda Kraliyet Ailesi’nin sarayı neresiymiş, evleri kaç oda kaç salonmuş, ne kadar şatafatlı imiş göreyim diyorsanız, Amsterdam Dam Meydanı’nın bir tarafını boydan boya kaplayan bir zamanların Amsterdam Belediye Sarayı, şu anda kraliyet ailesinin resmi törenlerine ev sahipliği yapan Koninklij Paleis’i mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Doğrusunu söylemek gerekirse biz gittiğimiz şehirlerdeki sarayları görmeye çalışıyoruz. Kralların ve kraliçelerin bir zamanlar el ele koridorlarında dolaştığı, tavandan aşağıya doğru sanki birer sarkıtmış gibi metrelerce uzanan göz alıcı avizelerin altında baloların yapıldığı, küçük prenseslerin soylu olduklarını sürekli hatırlatan dadılarına rağmen çocuk olmayı başardıkları saraylar ilgimizi çekiyor. Belki de bu yüzdendir Kraliyet Sarayı’nı da Amsterdam’da gezilecek yerlerden birisi olarak tavsiye etmemiz.

Saray ile ilgili bir de not ekleyelim, sarayda bahsedilen bir zamanlar burada yaşamış Kral Louis Napoleon Bonaparte, bildiğimiz Napoleon Bonaparte değilmiş, onun asi kardeşi imiş. Napoleon, hani meşhur olan, onu Hollanda Kralı olarak gönderdiğinde Louis kendi kuralları ile Hollanda’yı yönetmeye çalışmış. Kendini sevdirmek adına Felemenkçe öğrenmek için bile uğraşmış. Hatta kendisine isminin Felemenkçe hali Lodewijk dedirtmiş. Sonunda da Napoleon, hani imparator olan, onu tahttan almış. İşte bu Napoleon, hani meşhur olmayan, daha önceleri belediye binası olan bu yapıyı 1808 yılında kendisinin de yaşayacağı Kraliyet Sarayı haline getirmiş (Museumkaart ile ücretsiz).



Booking.com
Booking.com