Kategoriler
San Francisco rehberi

Alcatraz’dan kaçış…


Fisherman’s Wharf ve Pier 39’da dolaşırken Alcatraz Cruises‘un önündeki kalabalık sıra, nam-ı diğer Kaya (The Rock) için merakımızın artmasına neden oluyor. Şehrin birçok yerinden gördüğümüz Alcatraz Adası için “gitsek mi acaba” sorusu yerini, bu denli kalabalığı görünce “vardır bir kerameti, buralara kadar gelmişken bir gidelim” cümlesine bırakıyor.

Adaya gitmenin tek yolu Alcatraz Cruises olduğundan çok ciddi bir sıra söz konusu ve duyduğumuza göre bazı günler o kadar yoğun oluyormuş birkaç gün önceden almayanlara bilet kalmıyormuş. Şimdi internet sitesi üzerinden denedim, üç günlüğüne hiç yer yoktu. Üç gün sonrasına ise belirli saatlerde yer kalmıştı sadece.

Tekne adaya yaklaştıkça televizyonda bol bol gördüğümüz Alcatraz için merak biraz daha artıyor.

Adanın şartları o kadar kötü imiş ki o zamanlar “kuralları çiğnerseniz hapishaneye gönderilirsiniz, hapishane kurallarını çiğnerseniz Alcatraz’a gönderilirsiniz” deniyormuş.

Alcatraz’ın hücreleri, yemekhanesi, ziyaretçi odasını kısaca görmek için aşağıdaki videoyu tıklayabilirsiniz…

[tube]http://www.youtube.com/watch?v=3mSwd4ipkDg?rel=0[/tube]

Alcatraz Adası ile ilgili ilginç detaylar:

– Alcatraz’da kalan en meşhur suçlu kimdir?

Tabi ki Al Capone, 4 yılını Kaya’da geçiren Al Capone buradan başka bir hapishaneye transfer edildiğinde akıl sağlığını yitirmiş.

– Alcatraz Adası niçin kapatıldı?

Yüksek maliyetleri ve modern günlerin kaçması zorlaştıran hapishanelerinin inşa edilmesi ile 21 Mart 1963 yılında son mahkumlar da adadan başka yerlere gönderilmiş.

– Alcatraz Adası’nda kaç mahkum vardı?

Hiçbir zaman tüm kapasitesi dolmayan hapishanede ortalama 260 mahkum kalmakta idi. 1.576 mahkum numarası olmasının sebebi ise bazı mahkumların tekrar tekrar Alcatraz’a gelmesi ve yeniden numaralandırılması imiş.

– Gardiyanlar ve aileleri de adada mı yaşıyordu?

Çoğunluğu aileleri ile birlikte adada kalıyormuş. O kadar güvenli imiş ki ada gardiyanlar evlerinin kapılarını bile kilitlemiyormuş.

– En önemli soru; Alcatraz’dan kaçabilen oldu mu?

29 yıllık süre boyunca 36 mahkum adadan kaçmaya çalışmış. Hapishane yönetimine göre hiç kimse kaçmayı başaramamış olsa da Alcatraz’dan Kaçış filmine de konu olan kaşıklar ile duvarda delik açan üç kişi hiç yakalanamamış. Discovery Channel’daki Mythbusters’tan hatırladığım kadarı ile hapishanenin  boğulmuşlardır dediği yağmurluktan yaptıkları bot ile kaçan üç mahkum gerçekten başarmış olabilir. Çünkü programda benzer yöntemleri kullanarak San Francisco Körfezi’nde karaya ulaşmayı başarmışlardı.

[tube]http://www.youtube.com/watch?v=khyLNT595ms[/tube]

Her ne kadar iç karartıcı bir yer olsa da mükemmel bir San Francisco manzarasına sahip, özellikle hava açıksa.


Giriş ücreti: 28 $ yetişkin, 17 $ çocuk (5-11 yaş)

Internet sitesinden bilet alırsanız  öncelikle kişi başı 26 $’a iniyor fiyat, sonra ikinci kişide 1,5 $ daha tasarruf edebiliyor.  En uygun fiyat ise 69 $’a Alcatraz Turu’nun da dahil olduğu CityPASS almak. 

Açık: 09:10 – 18:45 arası turlar başlıyor

Kapalı: 24 Kasım, 25 Aralık

Adres: Pier 33 San Francisco


Anahtar kelimeler: Alcatraz Adası, Kaya, San Francisco turlar, Alcatraz kaçış


Kategoriler
İstanbul yazıları

Şehre bir “şizofren” gelmiş…


Her ne kadar etrafımızdan “sadece projeksiyon ile yansıtılmış Van Gogh eserleriymiş”, tabi gerçeklerini getirmek zordur” gibi eleştiriler duymuş olsak da Abdi İbrahim’in 100. yıl hediyesi Van Gogh Alive için İstanbul Modern’in hemen yanındaki Antrepo 3’ün yolunu tuttuk.

[widgets_on_pages id=4]

Cumartesi öğle saatlerinde gittiğimizden kapıdaki merdivenlerde uzunca bir kuyruk vardı. Kuyruğun en başına geldiğimizde ise öğretmen olduğunu düşündüğümüz birisi “Tamam, bütün çocukları gönderin otobüslerden!!!”  diye bağırdı. “Bütün çocukları” mı??? sorusunu kendimize sorarken yanımızdan onlarca çocuk sergiye doğru koşmaya başladı. Maalesef onların tam arkasından da bizim sıramız geldi ve biletimizi alıp içeri girdik.

İçeri girdiğimizde öncelikle Van Gogh ve bazı eserleri hakkında kısa kısa bilgilendirme panolarını okuduk ki sergi biraz daha anlam ifade etsin bizim için. Van Gogh’un hayat hikayesini okuduğumda 90ların sonunda düzenlenmesinde bulunduğum Ulusal Psikiyatri Kongresi günleri aklıma geldi. Kongrede Van Gogh’un hastalığına özel bir bölüm ayrılmıştı ve o zaman kendisinin şizofren olduğunu, kulağını kesip sevgilisine gönderdiğini ve sarı renklere bu kadar düşkün olmasının sebebinin içtiği absentin yarattığı görme bozukluğu sonucu çevresini gerçekte de daha sarı görmesi olduğunu duymuştum.

[widgets_on_pages id=4]

İçeriğine gelince; gerçekten de sadece projeksiyondan resimlerin yansıtılmasından ibaret değildi ama tanıtımlarında bahsedildiği gibi resimlerin içinde de hissetmedik kendimizi. Yine de görülmesi gereken bir “deneyim” olabilir. Deneyim diyorum çünkü içeriye girdiğinizde gezmeniz gereken bir sergi değildi. Onlarca resim koca perdelere yansıtılmış, perdelerdeki resimler ise senkronize bir şekilde değişiyordu. Güzel bir yere konumlanıp; ki genellikle bu halının üstü oluyor, dört bir yandaki perdelere yansıyan resimlere müzik eşliğinde kendinizi kaptırmanız yeterli.

Öncelikle dönemin Hollanda’sını yansıtan projeksiyonlar sonrasında Van Gogh’un hayatından çeşitli anları duvarlarda donduruyor. Deneyim, resimleri ve mektuplarından kesitlerden sonra belki de Van Gogh’un hayatını sonlandırmaya çalıştığı tarlalara benzeyen ölümü betimlediği Buğday Tarlası’nda son buluyor.

İçerisi kapkaranlık olduğundan ortamın çok anlaşılacağı fotoğraflar çekemedik, ama en azından karanlığı avantaja çevirip gölgeler yaratabildik… 🙂 En güzel görünen perdenin önüne konuşlanıp sırası ile yansımaların fotoğraflarını çektik. Tabi ki sürekli duran gölge de biziz…


Giriş ücreti: 18 TL (Biletix fiyatı)

Kapıdan alırsanız 15 TL, tasarrufunuz kişi başı %20 

Açık: 10 Şubat – 15 Mayıs 2012

Kapalı: Pazartesi

Adres: Antrepo 3, Meclis-i Mebusan Caddesi, Liman İşletmeleri Sahası, Tophane / İstanbul (İstanbul Modern’in hemen yanı)


Anahtar kelimeler: Van Gogh Alive, Van Gogh Alive İstanbul, Van Gogh İstanbul, Van Gogh Experience İstanbul,  Van Gogh Alive sergisi, Van Gogh sergisi, empresyonizm, İstanbul sergi


Kategoriler
Stockholm rehberi

Kiliseler



Stockholm’deki kiliseler bize Avrupa’nın diğer şehirlerindekilerden oldukça farklı geldi. Roma veya Paris’teki kiliselere hiç benzemedikleri gibi Kuzey Avrupalı komşusu Amsterdam’daki kiliselerden bile farklı göründüler. Kiliselerin içlerine girdiğimizde sadeliklerinden dolayı şaşırmıştık; tamam kabul Vatikan’daki Sistine Şapeli tarzı bir şaşaa beklemek yanlış olurdu ama gerçekten “kullanıcı dostu” demelerini kabul ettirecek kadar sadelerdi 🙂

[widgets_on_pages id=4]

Öncelikle Gamla Stan ile başlayalım, Royal Palace’a gittiğimizde hemen yanındaki 1306 yılından kalan Storkyrkan veya diğer adı ile Stockholm Cathedral‘ini görebilirsiniz. 1279 yılından itibaren yazılarda kendinden bahsettiren bu kilise 1527’den bugüne Lutheran Protestan Kilise’si olarak hizmet veriyormuş. 13. yüzyılda inşa edilen Gamla Stan’ın en eski kilisesi Gotik yapısını, 1740 yılındaki yenilemede Barok stile bırakmış. 21 Mayıs-29 Eylül 9:00-18:00, 40 SEK, yaklaşık 10 TL; diğer günler 9:00-16:00, ücretsiz.

Gamla Stan’a gitmişken Stockholm’ün belki de en güzel kilisesi olan Riddarholmskyrkan’a da uğranmalı. Tarihi 14. yüzyıla kadar dayanan Kraliyet törenlerinde de kullanılan Riddarholms Kilisesi‘nde kralların mezarları da bulunuyor. 21 Mayıs-29 Eylül 9:00-18:00; diğer günlerde 9:00-16:00; 30 SEK, yaklaşık 8 TL.

 

Gamla Stan’daki bir başka kilise ise Alman Kilisesi (Tyska Kyrkan). Aslında düşününce turistler için Sultanahmet neyse bizim için Gamla Stan o demekmiş anladım ufacık adada bu kadar kiliseyi sayınca:) Salı-Cuma 9:30-11:30; Cumartesi-Pazar 12:00-16:00.

Stockholm’de gördüğümüz en farklı kilise ise 1643 yılında kurulan St. Jacobs Kilisesi‘ydi. Gamla Stan’ın dışında olmasına rağmen şehrin merkezindeki kıpkırmızı kiliseyi görmeme şansınız pek yok. Salı 12:00-15:00, Çarşamba 13:00-16:00, Perşembe 11:30-18:00, Cuma 13:00-18:00, Cumartesi 14:00-17:00

Biz sadece bunları gezebilmiştik ama daha fazlasını görmek için vaktiniz varsa görülebilecek bir kaç yer daha var.

[widgets_on_pages id=4]

Klara Kyrka: Sergels Torg Meydanı’ndaki 16. yüzyıldan kalma kilise 116 metrelik yüksekliği ile İsveç’in beşinci en yüksek binasıymış. Ayrıca St. Klara Kilisesi‘nde altmış yıldır geleneksel öğlen ve akşamları konserleri düzenlenmekte (50 SEK yaklaşık 12 TL, Cuma günleri 12:00’de veya Cumartesi 18:00’de giderseniz ücretsiz). Her gün 10:00-17:00 arası açık.

Katarina Kyrka: Södermalm tepesindeki Kral 10. Charles’ın annesi adına yapılan bu Katarina Kilisesi Stockholm’ün bir çok yerinden rahatlıkla görülebiliyor. Her ne kadar 17. yüzyılda inşa edilmiş olsa da sürekli başından geçen yangınlar nedeni ile en son 1995 yılında yeniden açılabilmiş. Pazartesi-Cuma 11:00-17:00; Cumartesi-Pazar 10:00-17:00 arası açık.

Adolf Fredriks Kyrka: 1768 – 1774 yılları arsaında Kral Adolf adına yapılan Adolf Fredriks Kilisesi‘nin içi 1890 yılında yenilenmiş. Kilisenin en meşhur yanlarından biri ise suikasta uğrayan Başbakan Olof Palme’nin mezarının burada olması.

Bromma Kyrka: Her ne kadar şehir merkezinin epey dışında kalsa da Stockholm’ün en güzel kilisesi olarak seçilmiş olmasından dolayı belki ziyaret edilebilir. 12. yüzyıldan kalma Bromma Kilisesi‘nde ortaçağın izlerini taşıyan resimler bulunmaktadır.

Engelbrektskyrkan: 1914 yılında yapılan kilise oldukça farklı bir görüntüye sahip. Kayanın üzerine kurulu Engelbrekts Kilisesi‘sinin, sanki onun üzerinde büyüyormuş gibi görünmesi adına bile yansımış; bu nedenle Kaya Kilise de deniyormuş.

Liste aslında uzayıp gidiyor HogalidskyrkanMatteus KyrkaGustav Vasa KyrkaHedvig Eleonora Kyrka Stockholm’deki çok sayıdaki kiliselerden bazıları.


Anahtar kelimeler: Stockholm gezilecek yerler, Stockholm müzeler, Stockholm gezi rehberi, Stockholm gezi, Stockholm’de gezilecek yerler, Stockholm’de ne

Kategoriler
Stockholm rehberi

Icebar mı, yoksa sadece soğuk bar mı?



Stockholm’den arkadaşlarımızın da tavsiyesi ile Icebar‘ı görmeden dönmeyelim dedik ve son gecemizde bir barda güzel müzik ve “cool” bir ambiyansta eğlenmeyi planladık. Elimizdeki haritaya göre metroya bindik ve yakın bir durakta indik. Sonra başladık insanlara Icebar‘ı sormaya.

[widgets_on_pages id=4]

– Pardon, bir soru sorabilir miyim… Icebar nerede acaba?

– Icebar?!?

Tarif almak istediğimiz insanlar bize böyle ilk defa duymuşçasına şaşkın gözlerle bakıyordu. İkimiz de oldukça garipsemiştik bu durumu; şehrinizde ve hatta çok yakınınızda bir Icebar olacak ve nasıl bilmezsiniz diye… Sonunda artık insanlara sadece adresini sormaya başladık ve bu sokak adı ile daha kolay bulduk.

Adrese sonunda ulaştığımızda karşımıza bar yerine bir otel çıktı. Acaba meşhur Icehotel’in bir şubesi olabilir mi diye düşünmeye gerek kalmadan Nordic Sea Hotel tabelasını gördük. Otellere özgü döner kapıdan içeri girdiğimizde 90larden kalma eski bir lobi ile karşılaştık, tüm hayallerimiz yıkılmıştı. Yine de bir umut resepsiyonun karşısındaki Icebar’ın girişine doğru yöneldik. İçeriden gelen müziğin sesi ve bembeyaz kıyafetler içindeki havalı kasiyerlerin muhabbeti ile umudumuz biraz daha arttı ve paramızı ödeyip, eskimo kıyafetlerimizi ve eldivenlerimizi giydik.

[widgets_on_pages id=4]

Icebar’ın soğuk havasını lobinin sıcağından koruyan birkaç kapıdan geçtikten sonra Icebar’a girebilmiştik sonunda. İçeri girer girmez “Aaa bar buzdanmış!”, “Vay sandalyeler de buzdan!” gibi şaşkınlık nidaları sarf ettik. Ama soğuk havaya alıştıkça ortamın ilginçliği de azalmaya başlamıştı. Icehotel’den farklı olarak burası aslında buzdan değildi, daha ziyade bir soğuk hava deposunu bara çevirmişler ve buzdan bir içki barı kurmuşlar gibi duruyordu. Duvarlar, tavan, yer; bunların hiçbiri buzdan değildi aslında.  Ayrıca içerisi sadece birkaç turist grubundan oluşuyordu; haftasonu olmasına rağmen kimse yoktu diyebiliriz. Bir kez gidenin tekrar gitmesi için bir neden olmadığından boş olması çok da garip değildi.

Giriş fiyatına bir içecek de dahildi ve buzdan bardaklarımızda Icebar’ın menusunden seçtiğimiz Snow Flake ve Husky Sledge kokteyllerinden içtik. Öğrendik ki bardak erimeden içtiğiniz sürece içki fiyatları o kadar da pahalı değil; asıl maliyet bardakmış çünkü :)) Refill ücreti 95 SEK, yaklaşık 24 TL

Kısaca eğer ismindeki by Icehotel adına yakışır gibi, her yerin buzdan ve kardan olduğu bir bar beklentiniz varsa hiç gitmeyin derim ama “sadece bir içki içer çıkarım, nasıl bir ortammış göreyim” diyorsanız uğranabilir.


Giriş ücreti: 195 SEK, yaklaşık 50 TL

Internet üzerinden önceden alırsanız tasarrufunuz 15 SEK, yaklaşık 4 TL 

Açık: 14 Eylül-31 Mayıs Cuma-Cumartesi 15:00-01:00, Pazar-Perşembe 15:30-23:45; 1 Haziran-13 Eylül Pazar-Çarşamba 11:15-00:00, Perşembe-Cumartesi 11:15-01:00

Adres: Nordic Sea Hotel, Vasaplan 4


Anahtar kelimeler: Stockholm gezilecek yerler, Stockholm müzeler, Stockholm gezi rehberi, Stockholm gezi, Stockholm’de gezilecek yerler, Stockholm’de ne yapılır, Stockholm rehberi, Stockholm turu, Stockholm turları, Icebar Stockholm, Stockholm gece hayatı, Stockholm Icebar


Kategoriler
Stockholm rehberi

The Katarina Lift


1881 yılında yapılan ve daha sonra 1935 yılında yenilenen Katarina Asansörü Katarinahissen şehrin tam ortasında çok farklı bir mühendislik eseri olarak karşımıza çıktı. Mimarisi daha ziyade önündeki binada boya yapılacak da iskele kurulmuş gibi görünse veya inşaat için vinç gibi dursa da yerin 38 metre üzerinden Gamla Stan’ı seyretmek için güzel bir yer olabilir. Ayrıca içinde güzel bir manzara eşliğinde akşam yemeği için Gondolen Restaurant servis veriyor.

[widgets_on_pages id=4]

Her ne kadar mimarisini beğenmemiş olsak da Katarina Asansörü’nün manzarasına diyecek kelime yok 🙂

[widgets_on_pages id=4]


Giriş ücreti: Stockholm Card ile ücretsiz

Açık: 15 Mayıs-31 Ağustos her gün 08:00-22:00, 1 Eylül-14 Mayıs Salı-Pazar 10:00-18:00

Kapalı: 1 Ocak, 5-6 Ocak, 22-25 Nisan, 1 Mayıs, 2 Haziran, 6 Haziran, 24-25 Haziran, 5 Kasım, 24-26 Aralık ve 31 Aralık

Adres: Slussen


Anahtar kelimeler: Stockholm gezilecek yerler, Stockholm müzeler, Stockholm gezi rehberi, Stockholm gezi, Stockholm’de gezilecek yerler, Stockholm’de ne yapılır, Stockholm rehberi, Stockholm turu, Stockholm turları


Kategoriler
Stockholm rehberi

The Treasury



The Royal Palace gezimiz esnasında Kraliyet hazinelerinin saklandığı sarayın alt katlarındaki Skattkammaren‘e de gittik. Kral Gustav Vasa’nın kılıcı ve Kral 14. Erik’in tacı gibi paha biçilemez ve etkileyici birçok değerli parçayı yakından görebildik. Bizce sarayı gezmektense, zaman kısıtınız varsa sadece hazine dairesini gezmeniz daha doğru bir karar olacaktır çünkü bu kadar kıymetli parça, zindan gibi karanlık taş duvarlar arasında olsa bile parıltılarını gizlemeyi başaramıyorlar.

[widgets_on_pages id=4]

Bir de itiraf; yukarıdaki fotoğrafı içeride fotoğraf makinesini bile çıkarttırmadıklarından maalesef sarayın resmi sitesinden aldık :((

Buraya kadar gelmişken mutlaka hemen yan kapısından girişi olan Kraliyet cephaneliği Livrustkammaren‘i de görmelisiniz…

[widgets_on_pages id=4]


Giriş ücreti: 150 SEK, yaklaşık 30 TL (The Royal Palace, Tre Kronor Museum ve 3. Gustav’ın Antik Müzesi dahil)

Stockholm Card alırsanız tasarrufunuz 150 SEK, yaklaşık 30 TL

Açık: 15 Mayıs-16 Eylül her gün 10:00-17:00, 17 Eylül-14 Mayıs Salı-Pazar 12:00-16:00

Kapalı: 1 Ocak, 22 Nisan, 24-25 Aralık ve 31 Aralık

Adres: Kungliga Slottet


Anahtar kelimeler: Stockholm gezilecek yerler, Stockholm müzeler, Stockholm gezi rehberi, Stockholm gezi, Stockholm’de gezilecek yerler, Stockholm’de ne yapılır, Stockholm rehberi, Stockholm turu, Stockholm turları


Kategoriler
Stockholm rehberi

Slottsbacken




Gamla Stan’a ve The Royal Palace’a gidince doğal olarak yolumuz Slottsbacken’a (Saray Yokuşu) düştü. Bu sokak gidilmesi gereken bir çok yeri barındırdığından herhalde Stockholm’ü gezen birçok kişinin fotoğrafına mekan oluşturmuştur.

[widgets_on_pages id=4]

Kraliyet Sarayı, Kraliyet törenlerine evsahipliği yapan Stockholm Katedrali, 1694-70 yılları arası inşa edilen şimdiki Stockholm Valisi’nin ikametgahı Tessin Sarayı, Kraliyet Hazinesi, Kraliyet Cephaneliği, Fin Kilisesi, Stockholm’ün merkezi kabul edilen 1800 yılından kalma 22 metrelik Dikilitaş, 3. Gustav heykeli ve The Royal Cabinet hepsi bu yokuşun üzerinde olduğundan kuvvetle muhtemel Stockholm seyahatinizde sizin de yolunuz buradan geçecek. Öyle yokuş dediklerine bakmayın 100 metre ya var ya yok… 🙂


Saray Yokuşu’nun en tepesindeki terastan İsveç Parlemontosu Riksdag‘ı da görebilirsiniz.

[widgets_on_pages id=4]


Anahtar kelimeler: Stockholm gezilecek yerler, Stockholm müzeler, Stockholm gezi rehberi, Stockholm gezi, Stockholm’de gezilecek yerler, Stockholm’de ne yapılır, Stockholm rehberi, Stockholm turu, Stockholm turları


Kategoriler
Stockholm rehberi

The Royal Palace



Stockholm’de Gamla Stan’a gitmişken İsveç Monarşi’sinin temsili sayılabilecek Slottsbacken‘deki barok tarzdaki sarayları Kungliga Slottet’ı görmesek olmazdı.

[widgets_on_pages id=4]

1697 yılında inşasına başlanılan ve 63 yılda tamamlanan The Royal Palace halen kral ve kraliçenin resmi ikametgahı olarak kullanılıyor. Kral ve Kraliyet Ailesi’nin diğer üyelerinin ofisleri de bu binanın içinde.

The Royal Palace’a gitmişken mutlaka sarayın hemen yanındaki kilise Storkyrkan’ı, alt katlarındaki Kraliyet Hazinesi Dairesi Skattkammaren‘ı ve silah deposu Livrustkammaren‘ı da görmelisiniz.

[widgets_on_pages id=4]


Giriş ücreti: 150 SEK, yaklaşık 30 TL

Stockholm Card alırsanız tasarrufunuz 150 SEK, yaklaşık 30 TL (The Royal Palace, Tre Kronor Museum ve 3. Gustav’ın Antik Müzesi dahil)

Açık: 15 Mayıs-16 Eylül her gün 10:00-17:00, 17 Eylül-14 Mayıs Salı-Pazar 12:00-16:00

Kapalı: 1 Ocak, 22 Nisan, 24-25 Aralık ve 31 Aralık

Adres: Kungliga Slottet


Anahtar kelimeler: Stockholm gezilecek yerler, Stockholm müzeler, Stockholm gezi rehberi, Stockholm gezi, Stockholm’de gezilecek yerler, Stockholm’de ne yapılır, Stockholm rehberi, Stockholm turu, Stockholm turları


Sarayda fotoğraf çekme yasak olduğu için lisanslı fotoğrafların kullanım hakkı için tıklayın


Kategoriler
Stockholm rehberi

Nordiska Museet




Vasa Müzesi için Djurgarden adasına gittiğimizde daha müze açılmamıştı. Bu yüzden etrafta neler olduğunu görmek için biraz dolaştık. Nordiska Museet‘i (İskandinav Müzesi) gördüğümüz zaman Hansel ve Gretel’in şekerden evle karşılaştıkları zamankine benzer bir tepki göstermiştik; “dışarıdan bu kadar güzel görünüyorsa kimbilir içi ne kadar güzeldir”. Bu yüzden birkaç dakika uzaklıktaki Vasa Müzesi’ni gezdikten sonra bu müzeye tekrar geri geldik.

[widgets_on_pages id=4]


İskandinav kültürünü, kaybolmadan gelecek nesillere aktarmayı misyon edinen Arthur Hazelius bu müzeyi 1872 yılında kurmuş. Bunda da başarılı oldukları söylenebilir çünkü o günden itibaren 1520 yılından günümüze, kültürlerini yansıtacak 1.5 milyondan fazla nesneyi toplamışlar. İsveç’in kıyafetlerini, geleneklerini, ev dekorasyonunu, yemeklerini, 300 yıllık modasını ve hatta IKEA mobilyaları gibi günümüz nesnelerini Nordiska Museet’te sergilemişler.

 

[widgets_on_pages id=4]


Giriş ücreti: 90 SEK, yaklaşık 19 TL

Stockholm Card alırsanız tasarrufunuz 90 SEK, yaklaşık 19 TL

Açık: Haziran-Ağustos her gün 10:00-17:00; Eylül-Mayıs Pazartesi, Salı, Perşembe, Cuma 10:00-16:00, Çarşamba 10:00-20:00, hafta sonu 11:00-17:00

Kapalı: 13 Ocak, 24 Haziran, 24-25 Aralık ve 31 Aralık

Adres: Djurgardsbron


Anahtar kelimeler: Stockholm gezilecek yerler, Stockholm müzeler, Stockholm gezi rehberi, Stockholm gezi, Stockholm’de gezilecek yerler, Stockholm’de ne yapılır, Stockholm rehberi, Stockholm turu, Stockholm turları


Kategoriler
Stockholm rehberi

Skansen




Stockholm’de mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi olarak gösterilen tematik park Skansen‘i elbette ki biz de görmeye gittik. Zaten Vasa Müzesi ve Akvaryum için Djurgarden’e gittiğimiz için Skansen’i görmesek olmazdı. Özellikle de kapısındaki sırayı ve akın akın gelen aileleri görünce ilginç bir yer olacağını düşünmüştük. Açıkçası beklentimizi pek karşılamadı çünkü tarihi olmaktan ziyade genellikle canlandırmalardan oluşuyordu. Ama parkın açık olduğu saatlere bakarsanız, örneğin yılbaşı günü gece yarısına kadar açık festivaller zamanında farklı ve eğlenceli olabilir belki.

[widgets_on_pages id=4]

Dünyanın ilk açıkhava müzesi olarak 1891 yılında kurulan Skansen’de artık tarihe karışan eski köy hayatının canlandırmaları sergileniyormuş. Eski köy evlerinden ahırlara, marangoz atölyelerinden fırınlara kadar çeşitli geçmiş dönem geleneklerinin canlandırmaları var.

Zamanımız çok fazla olmadığı için Skansen’in içindeki hayvanat bahçesini ve akvaryumu ziyaret edemedik, çünkü yürü yürü bitmiyor park. Öyle park dediğime bakmayın, 300.000 m2’lik bir alandan bahsediyorum :))

[widgets_on_pages id=4]


Giriş ücreti: 70 SEK, yaklaşık 17 TL; akvaryum 100 SEK, yaklaşık 25 TL

Stockholm Card alırsanız tasarrufunuz 70 SEK, yaklaşık 17 TL ve üstelik akvaryum da ücretsiz…

Açık: Ocak ve Şubat’ta haftaiçi 10:00-15:00, haftasonu 10:00-16:00; Mart ve Nisan’da 10:00-16:00; 1 Mayıs-23 Haziran arası 10:00-20:00, 24 Haziran-31 Ağustos arası 10:00-22:00; Eylül’de 10:00-20:00; Ekim’de 10:00-16:00; Kasım ve Aralık’ta haftaiçi 10:00-15:00, haftasonu 10:00-16:00, 31 Aralık 10:00-24:00

Adres: Skansen, Djurgarden


Anahtar kelimeler: Stockholm gezilecek yerler, Stockholm müzeler, Stockholm gezi rehberi, Stockholm gezi, Stockholm’de gezilecek yerler, Stockholm’de ne yapılır, Stockholm rehberi, Stockholm turu, Stockholm turları